31 Temmuz, 2010

kotu gun dedigin

Ben bunu simdi yaziyorum ama, bu yazdiklarimi muhtemelen bir daha okumayacagim. Bunun nedeni ise, yazdiklarimdan, yasadiklarimdan nefret etmem. Bir pislik gibi yasiyorum, bir pislik gibi hayatima devam ediyorum. Ama en kotusu de gercek bir pislik kendisinin yaptiklarindan pismanlik duymaz. Aslinda pismanliktan ziyade utanc duymaz. Utanc da kelime olarak tam karsiligini bulmadiysa, en hafifinden rahatsizlik hissetmez. Bugun aciyi tam kemigimde hissettim. Kemigime kadar soktular bicagi. Faili bir kisi degil bir cok kisi. Sorumlulugu paylastilar. Karsisindaki kisinin bir insan oldugunu dusunmeden indirdiler darbeleri. Ilk darbe, arkadasimin kiz arkadasindan geldi. Sinirlar otesinden benden nefret etti, ki nedeni sevgilisi ile konusurken,sesli sekilde gulmem. Hassasmis demek ki hanimefendi bu konuda. Cok sevdigim arkadasima, senle gorusmeyelim istersen diyecek raddeye geldim. Ama onunla gorusmesem de tartismalari bitmeyecek. Telefonun kapanmasinin ardindan tam 30 dakika, oldurucu sessizlikte, trafikte agir agir ilerlerken pencereden disariyi seyrettim.
Sonrasinda sevgili arkadasimiz Azeri Fikret (ki kendisi, Sovyet ordusunda bascavusluk yapmis katil bir insandir.) bana gayet amiyane bir deyis soyleyerek kendisine gore ders verdi. Sikinin girmeyecegi yere basini sokmaya calisma. Eyvallah Fikret. Gitmeseydin ve seni bird aha gormeyecek olmasaydim o lafi sana yedirirdim ama yapamadim. Eyvallah dedim. Basimla beraber. Ne varsa al gotur, en acitacak laflari sen hic acimadan soyle. Hayatimdan gecip giderken boyle bir sozle hatirlanacagini dusunmeden git.
Ama; yeter, ben buradan giitmek istiyorum dedigim zaman, lanet olsun ki gidemedim. O salaklarin ortasinda dolasmaya devam ettim. Icimde bir rahatsizlik devam ediyor. Fikret in serefine verilen mangalda, elimi nereye koyacagimi sasiriyorum. Nereye gitsem, hangi gruba katilsam diye dusunuyorum. Kalkip gitmek istedim, ama yapamadim. Icimizde bir efendilik var. Gidene Allaha Ismarladik diyecegiz, hatta kapiya kadar gidip onurlandirmasak, kafamiza kadar gomup taslayacaklar sanki. Kaldim ben de. Ortada dolasiyorum. Hoslandigim kiza surekli yan gozle bakiyorum. Su ana kadar yaptigim hatalarin hepsini tekrardan yapip adimlarini izliyorum. Bakiyorum ne yapiyor, nereye hareket ediyor. O havada suzulurken ben yerdeki betonun arasina karisiyorum. 10 lar, yuzler, milyonlar beni eziyor, uzerimden geciyor. Ezilip buzuldum. O buyurken, o kucucuk 1.50 lik kiz uyurken ben kuculdum. Ben onu izliyorum,ara ara da yanina gidiyorum, konsantrasyonum bozulana kadar onunla konusmaya calisiyorum. Ne etkileyecek enerji var icimde, ne de ayik bir insanin algisi. Dustukce dusuyorum, rezilligin pencesine. Ilgi benden kayiyor ben sarhosluga adim atiyorum. Nefesimdeki sigara kokusu midemi bulandiriyor, bira midemi bastiriyor, ellerimin kokusu ogurmeme sebep oluyor. Hadi gece disari cikalim diyecek kadar enerji buluyorum kendimde ama muhtemelen, kiz bu aksam bu cocuk bana yapisir diye tersliyor. Komigi benim arkadaslarim bana destek veriyor, ben biraz daha zorluyorum, anliyorum ki motor bogulmus. Cok fazla gaza basmisim ama ates yok ki calismaya baslasin. Kuru bir hoscakal, gozlerinin 2 saniye uzerimde dolanmasi, ve tekrardan ben gelmeyecegim demesi. Hani kopek cekecektik. En son oyle anlasmistik merve ile. Merve konusmustu onunla. Kiz beni soruyordu, bu is olacakti ama benim ilgisiz gorunmem gerekiyordu. Yok Oyle Bir Sey. Ama hala merak ediorum ben onun agzini opmeyi dusunurken o ne dusunuyordu diye.
Sonuncusu da tam o gayet samimi ortamdan kalkarken geldi. Iki kisi yan yana dururken, Dogan a seni kardesim gibi seviyorum ama bana
‘seni sadece seviyorum” diyen sarhos eleman. Neden birisini yuceltirken digerini yererek konusuyorsun? Bunu mu yazar senin kitabin. Peki sonrasinda dedigin seni tanimiyorum lafina ne demeli.
Uzulmemem gerekiyor, biliyorum ama elimde degil. Aglamak istiyorum. Uyumak ve 10 yil 100 yil sonar uyanmak istiyorum. Uzun bir uykuya ihtiyacim var.

25 Temmuz, 2010

ikinci kisiliklerimize ayri hesap mi acmaliyiz -islakkarga

dun gece disari ciktik bizim buradaki arkadaslarla. gerci arkadas demeye dilim varmiyor. is arkadasi diyelim, tanidik ile arkadas arasinda. oturduk yemegimizi yiyoruz, ben ickimizi iciyoruz, ben daha fazla iciyorum onlar da bana alkolik diyor, sacma espriler yapiyorlar. en sonunda da ben aciyorum agzimi yumuyorum gozumu. yok efendim siz bana nasil alkolik dersinizden basliyorum, sen kendini ne saniyorsunla bitiriyorum. bu sirada gozlerime hakimiyetimi zaten kaybetmisim, birisi assagi birisi yukari bakiyor, agzimdan salyalar saciliyor, yanimda duran cocuga vuruyorum, bagiriyorum cagiriyorum... birbirimize el kol sakasi yapiyoruz, arada durup bir seyler anlatiyorum, dediklerim o kadar absurt olmali ki karsi taraftan, merlin bu aksam ne kadar felsefik konusuyorsun diyorlar. lokantadan hesabi odeyip ayriliyoruz. buraya kadar geceden sadece kendi konustuklarimi hatirliyorum, demek ki kimseyi dinlememisim, ya da kimseyi konusturmamisim.

sonra da gecenin ikinci kismina geciyoruz. bu biraz daha sonuk, bir de bildik oyku. ilk biralar icilsin, sonra ayrilacak olanlar ayrilsin, sarhoslar geride kalsin, onlar da rezillik yasayip eve donsunler. yanimdaki iki evli elemanin hareketleri bana gore benim sarhoslugumdan da vahimdi. birinin cocugu olacak 2-3 ay sonra, digeri de esinden yarim saat once ayrilip yanimiza gelmis. esi hamile olan ortamdan bir kadin bulmus dansediyor, kur yapiyor. Digeri serseri mayin gibi ortamdaki butun kadinlarin (tabi ki beyaz olmayanlarin) arkasina takilip hepsine el atiyor. en son 3-4 kiza takilmasi sonra da benim israrlarim uzerine cikmamizin ardindan bana kizmalari da daha dusundurucu; bizim bu aksam sevismemizi engelledin.

ertesi gun oldu. simdi ben kendimi dun yasananlardan, dustugum durumdan dolayi daha mutsuz hissediyorum. acaba bu arkadaslar sabahtan beri hic vicdan azabi yasadilar mi? acaba esi yaninda olan sabah kalktiginda esini optu mu? operken ne hissetti.

21 Temmuz, 2010

monolog I

bir suredir, hatta yaklasik bir aydir hic bir seyin tadi yok. agzimda buruk bir sigara tadi surekli. hic bir sey duymuyorum, hic bir sey hissetmiyorum kolay kolay. buyuk bir tatminsizlik, buyuk bir uyusukluk, her soze evet diyip gecistiren bir merlin var. ilk defa bu kadar kendimi gucsuz hissediyorum. hayat hep bir oyun olarak gelmisti bana, hatta arkadasimin bir zamanlar soyledigi "hayat dusundugun kadar zor degil" lafi mottam olmus, yelkenleri acip kiyidan ayrilmistim. su anda "komsunun tavugu komsuya kaz gelir" tatminsizligi var. ama benim durumuma daha cok uyan da, az onceki atasozunun yabanci muadili. citin obur yanindaki cimenler her zaman daha yesildir!. Benim evim ise, yabani otlar tarafindan isgal edilmis, evimin dis badanasi dokuluyor, disari ciktigimda da tek gordugum, islik cala cala guzel bahcesini budayan mutlu komsularim. en kotusu de evin icini bok goturdugu gercegi.

bu noktaya nasil geldim ben biraz bahsedeyim. bunu aslinda hic ama hic anlatmak istemiyorum. genelde cok konusmayi seven, kendisi hakkinda defterler dolusu yazabilen bir insan degilim. anlatacagim seyi, en fazla 10 kelimeyle anlatir, sonra da susarim, ya da karsimdakine sen ne dusunuyorsun diye sorar, arkadasim eger atik davranip hemen dusunduklerini siralamazsa, sikildigini dusunur ve kizarmaya baslarim. bu utanc uc saniyede kalp atislarimi hizlandirir, ve yanlis bir soluk alarak soyle bir cumle kurmamla sonlanir. "neyse yaaaa. siktiret" sonrasinda gozlerimi kacirir, ve alakasiz bir konu hakkinda konusmaya devam ederim. kendim hakkimda konusmak beni cok kisa bir surede yorar, ve susatir. bu susuzluk da gayet ozel bir susuzluk oldugu icin, bira raki ve bol kahkaha ile giderilir. itiyaclarim saglanana kadar da kasvetli bir hava ve bugulu gozlerle gunume devam ederim. haaaaaaa sanmayin ki, agir basli, dusunceli icine kapanik birisiyim. hayir hayir ne munasebet. hayatta en nefret ettigim sey kesinlikle yanlis anlasilmak degil, bilakis kendimi ifade edememektir.

ben bir gevezeyim, ve cogunlukla yilisik bir geveze olarak bilinirim. cokca gordugunuz, insanlarin ciddiye almadigi turden. kesin benim gibi olan bir arkadasiniz vardir. susmak bilmez, basiniz siser, ama o kadar bos konusur ki takip etmekten usanirsiniz. hatta "O" ani cok iyi bilirsiniz. hani arkadasinizin sizin dinlemenizi de bos verip, sadece anlatmak icin konustugu zamanlar. kendi zekasina hayranlik duydugu o an. artik neden sonuc iliskileri birbirini kovalamaya baslamistir. kimse nereden geldigini bilmez ama hasbam, o incir cekirdegini doldurmayacak konu hakkinda, sanirsiniz ki avrupa birligi es baskanina sunum vermektedir. bu konusmalarin son bulmasi da, kahramanin heyecanlanmasi ne kadar komik olursa, yanindakinin gozlerinde ezilip dusmesi de o kadar trajik olur.

ben bu konusmalardan cok zevk aliyorum, ya da aliyordum. zaten konunun ozu de bu. hic bir sey olmasa bunun gibi tiri viri isler benim kendimi hayatta bir BOK oldugumu dusunduruyordu. ama maalesef kazin ayagi oyle degilmis. hayat gercekten dusundugum kadar zormus. cok degil bundan 10 gun sonra otuz yasima giriyorum. kendime kurdugum hayat, tabir ettigim sekilde bir ev. ben bunca sene o pisligi o kadar kaniksamisim ki, binanin cokmek uzere oldugunu yaklasik bir ay once anladim. Bana gore sabahlara kadar icmek ve zil zurna sarhos olmak dunyanin en normal isi, hayatini paylasabilecegin bir kisinin olmamasi sadece sanssizlik, isinden nefret etmek gayet yaygin, kazanilan butun parayi denize dokmek bir secim, bedeninin cokmus olmasi ise sadece yasanmislarin ufak bir sonucu. ne guzel de kandirdim kendimi bunca yil. o kadar guzel alt yapilari vardi ki ustte saydigim her bir kalemin, anlatsam siz de hak verirsiniz. ama insanlar sadece dinliyor gorunuyormus...

ee simdi ne yapacagiz. her sey uzerime cokecek. gayet acik ve net gorebiliyorum. ben satranc oynarken en fazla iki hamle ilerisini planlayabilirdim, ama kaybedecegimi ya da kazanacagimi her zaman bilirdim. evet bu siyah-beyaz bir yorum ve hayatta grilere cokca yer var, fakat bu analojiler dunyasindan zaten birazdan siyrilacagiz. biraz daha idare edin.

aklima gelen ilk sey gayet basit. intihar. azicik gotum yese keserim bilekleri. oncesinde 20 tane aspirin atar, uzerinde de iki xanax bir tane de 3 kagitli icer uzanirim. damarda akmasi gereken kan yataga akarken (banyo cok rahatsiz olurdu) ben de guzeeeeel bir uykuya dalardim. ikinci aklima gelen sey de kaybolmak. sanki butun tanidiklarimdan kacinca butun sorunlarimdan da kacmis olacagim. hic boyle bir sey denemedigim icin arada sirada hala mantikli geliyor. ucuncusu ise razi olmak. her turlu beklentiyi en aza indirmek. dunyanin en basit isinde, en kalitesiz insanlarla calismak, cirkin bir kadinla evlenmek, o istiyor diye cocuk yapmak sonra da kendinden cikanla ilgilenmemek. bunu yapan cok kisi var, yakindan tanidiklarim da var. ama bunu ne de olsa istedigim zaman yaparim diyip surekli erteliyorum. dorduncusu sarapci olmak, ya sehirde ya da kasabada fiziksel gucle az calismak, toplumla butun baglantilari kesmek. bunu sanirim 3. sikki secersem bir sureligine deneyecegim. sonucta bu yola da 40 indan sonra girebilirim. sonuncusu da maalesef savasmak. hayatin her turlu oyununa gogus germek, istikrarli olmak, guclu olmak ve benzeri zor seyler. hani su if there is will there is a way dediklerinden.

ama asil sorun ne biliyor musun? ben bu yollarin hepsini sectim sanirim.

sanirim bir sureligine asi cocugu oynayip, kendime guvenimi yerine getirecegim. biraz pic gibi davranayim. uzerime igreti duran o pic havasini tasimaya calisayim. kendimden nefret ettigim noktada cekip gideyim, ve su andaki ortamimdan kimseyi bir daha gormeyeyim.

***yazdigim yazidan en ufak bir tatmin alamadim ama bunu yazmam lazimdi. artik konusmayi ve yazmayi da resmen unutmusum.