21 Temmuz, 2010

monolog I

bir suredir, hatta yaklasik bir aydir hic bir seyin tadi yok. agzimda buruk bir sigara tadi surekli. hic bir sey duymuyorum, hic bir sey hissetmiyorum kolay kolay. buyuk bir tatminsizlik, buyuk bir uyusukluk, her soze evet diyip gecistiren bir merlin var. ilk defa bu kadar kendimi gucsuz hissediyorum. hayat hep bir oyun olarak gelmisti bana, hatta arkadasimin bir zamanlar soyledigi "hayat dusundugun kadar zor degil" lafi mottam olmus, yelkenleri acip kiyidan ayrilmistim. su anda "komsunun tavugu komsuya kaz gelir" tatminsizligi var. ama benim durumuma daha cok uyan da, az onceki atasozunun yabanci muadili. citin obur yanindaki cimenler her zaman daha yesildir!. Benim evim ise, yabani otlar tarafindan isgal edilmis, evimin dis badanasi dokuluyor, disari ciktigimda da tek gordugum, islik cala cala guzel bahcesini budayan mutlu komsularim. en kotusu de evin icini bok goturdugu gercegi.

bu noktaya nasil geldim ben biraz bahsedeyim. bunu aslinda hic ama hic anlatmak istemiyorum. genelde cok konusmayi seven, kendisi hakkinda defterler dolusu yazabilen bir insan degilim. anlatacagim seyi, en fazla 10 kelimeyle anlatir, sonra da susarim, ya da karsimdakine sen ne dusunuyorsun diye sorar, arkadasim eger atik davranip hemen dusunduklerini siralamazsa, sikildigini dusunur ve kizarmaya baslarim. bu utanc uc saniyede kalp atislarimi hizlandirir, ve yanlis bir soluk alarak soyle bir cumle kurmamla sonlanir. "neyse yaaaa. siktiret" sonrasinda gozlerimi kacirir, ve alakasiz bir konu hakkinda konusmaya devam ederim. kendim hakkimda konusmak beni cok kisa bir surede yorar, ve susatir. bu susuzluk da gayet ozel bir susuzluk oldugu icin, bira raki ve bol kahkaha ile giderilir. itiyaclarim saglanana kadar da kasvetli bir hava ve bugulu gozlerle gunume devam ederim. haaaaaaa sanmayin ki, agir basli, dusunceli icine kapanik birisiyim. hayir hayir ne munasebet. hayatta en nefret ettigim sey kesinlikle yanlis anlasilmak degil, bilakis kendimi ifade edememektir.

ben bir gevezeyim, ve cogunlukla yilisik bir geveze olarak bilinirim. cokca gordugunuz, insanlarin ciddiye almadigi turden. kesin benim gibi olan bir arkadasiniz vardir. susmak bilmez, basiniz siser, ama o kadar bos konusur ki takip etmekten usanirsiniz. hatta "O" ani cok iyi bilirsiniz. hani arkadasinizin sizin dinlemenizi de bos verip, sadece anlatmak icin konustugu zamanlar. kendi zekasina hayranlik duydugu o an. artik neden sonuc iliskileri birbirini kovalamaya baslamistir. kimse nereden geldigini bilmez ama hasbam, o incir cekirdegini doldurmayacak konu hakkinda, sanirsiniz ki avrupa birligi es baskanina sunum vermektedir. bu konusmalarin son bulmasi da, kahramanin heyecanlanmasi ne kadar komik olursa, yanindakinin gozlerinde ezilip dusmesi de o kadar trajik olur.

ben bu konusmalardan cok zevk aliyorum, ya da aliyordum. zaten konunun ozu de bu. hic bir sey olmasa bunun gibi tiri viri isler benim kendimi hayatta bir BOK oldugumu dusunduruyordu. ama maalesef kazin ayagi oyle degilmis. hayat gercekten dusundugum kadar zormus. cok degil bundan 10 gun sonra otuz yasima giriyorum. kendime kurdugum hayat, tabir ettigim sekilde bir ev. ben bunca sene o pisligi o kadar kaniksamisim ki, binanin cokmek uzere oldugunu yaklasik bir ay once anladim. Bana gore sabahlara kadar icmek ve zil zurna sarhos olmak dunyanin en normal isi, hayatini paylasabilecegin bir kisinin olmamasi sadece sanssizlik, isinden nefret etmek gayet yaygin, kazanilan butun parayi denize dokmek bir secim, bedeninin cokmus olmasi ise sadece yasanmislarin ufak bir sonucu. ne guzel de kandirdim kendimi bunca yil. o kadar guzel alt yapilari vardi ki ustte saydigim her bir kalemin, anlatsam siz de hak verirsiniz. ama insanlar sadece dinliyor gorunuyormus...

ee simdi ne yapacagiz. her sey uzerime cokecek. gayet acik ve net gorebiliyorum. ben satranc oynarken en fazla iki hamle ilerisini planlayabilirdim, ama kaybedecegimi ya da kazanacagimi her zaman bilirdim. evet bu siyah-beyaz bir yorum ve hayatta grilere cokca yer var, fakat bu analojiler dunyasindan zaten birazdan siyrilacagiz. biraz daha idare edin.

aklima gelen ilk sey gayet basit. intihar. azicik gotum yese keserim bilekleri. oncesinde 20 tane aspirin atar, uzerinde de iki xanax bir tane de 3 kagitli icer uzanirim. damarda akmasi gereken kan yataga akarken (banyo cok rahatsiz olurdu) ben de guzeeeeel bir uykuya dalardim. ikinci aklima gelen sey de kaybolmak. sanki butun tanidiklarimdan kacinca butun sorunlarimdan da kacmis olacagim. hic boyle bir sey denemedigim icin arada sirada hala mantikli geliyor. ucuncusu ise razi olmak. her turlu beklentiyi en aza indirmek. dunyanin en basit isinde, en kalitesiz insanlarla calismak, cirkin bir kadinla evlenmek, o istiyor diye cocuk yapmak sonra da kendinden cikanla ilgilenmemek. bunu yapan cok kisi var, yakindan tanidiklarim da var. ama bunu ne de olsa istedigim zaman yaparim diyip surekli erteliyorum. dorduncusu sarapci olmak, ya sehirde ya da kasabada fiziksel gucle az calismak, toplumla butun baglantilari kesmek. bunu sanirim 3. sikki secersem bir sureligine deneyecegim. sonucta bu yola da 40 indan sonra girebilirim. sonuncusu da maalesef savasmak. hayatin her turlu oyununa gogus germek, istikrarli olmak, guclu olmak ve benzeri zor seyler. hani su if there is will there is a way dediklerinden.

ama asil sorun ne biliyor musun? ben bu yollarin hepsini sectim sanirim.

sanirim bir sureligine asi cocugu oynayip, kendime guvenimi yerine getirecegim. biraz pic gibi davranayim. uzerime igreti duran o pic havasini tasimaya calisayim. kendimden nefret ettigim noktada cekip gideyim, ve su andaki ortamimdan kimseyi bir daha gormeyeyim.

***yazdigim yazidan en ufak bir tatmin alamadim ama bunu yazmam lazimdi. artik konusmayi ve yazmayi da resmen unutmusum.

Hiç yorum yok: